PKK Tamam da Peki CHP Silah Bırakacak mı!.
Caanım memleketimde ne kadar da milliyetçi, Türkçü, Ulusçu, Vatansever, ülkesine ve milletine aşık siyasetçiler ve vatandaşlar varmış da bizim yıllarca haberimiz olmamış!.
MHP Lideri Bahçeli’nin “Öcalan’a Umut Hakkı” çağrısından ve devamında da PKK’nın bu çağrıya olumlu yanıt verip ilerleyen süreçte de silah bırakma eylemlerinden sonra yine bu işin siyasetini yapanların çatlak sesleri kulaklarımızı tırmalamaya başladı..
Öyle ki; CHP’de yıllardır siyaset yapan ve kendi adı ile soyadından daha çok Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya yaptığı operasyonlardan rahatsız olan hatta zaman zaman bu rahatsızlıklarını gözyaşları içinde anlatan SİHA SEZGİN (Sezgin Tanrıkulu) gibi birini bir kangurunun yavrusunu önündeki kesesinde taşıdığı gibi taşıyan CHP’nin PKK ve Öcalan ile yapılan silah bırakma müzakerelerinde neden bu kadar kendini yırtarak karşı olduğuna akıl erdiremedim aylardır..
Düne kadar PKK ile aynı yatağa girip bakirelik taslayanlar, PKK’lıların taziyelerinde salya sümük ağlayanlar, PKK’ya her türlü maddi manevi desteği dibine kadar verenler, PKK’nın siyasi kanatlarının kazandığı seçimler sonrası şükür pilavları dağıtanlar, PKK’lıların kutlamalarında halay başı olanlar, PKK’yı eleştirecek tek söz söylememeye titizlikle imtina edip söz söyleyenlere de salyalarını akıtarak kuduz köpek gibi havlayanlar, PKK’ya karşı yapılan eylem ve söylemlerin karşısına geçip insan haklarından demokrasiden dem vuranlar, PKK’nın katlettiği şehitler üzerinden sinir uçlarımızı deşecek kadar namussuzca ve şerefsizce kıyaslamalarla PKK’lı katillere doğrudan ya da dolaylı destek verenler, PKK’lıların eylemlerini meşrulaştırıp gözümüze sokanlar, PKK’lı teröristleri doktor önlükleriyle Meclis çatısı altında karşımıza dikenler, konuşma yaptıkları her kürsülerde PKK’lıları yanlarına alıp “Masum Öğrenciler” diye millete yutturmaya kalkanlar, bugün PKK silah bırakınca başımıza milliyetçi kesilip İmralı’ya gidenlere işkembelerinden sallıyorlar!.
En son bunların hırsızlıktan, rüşvetten, çalıp çırpmaktan, devleti milleti tokatlamaktan, iş adamlarını müteahhitleri haraca bağlamaktan, kule kule paraları pavyonlarda dağıtıp CHP’yi satın almaktan, belediyenin kaynaklarını kendine ve aile şirketlerine peşkeş çekmekten, amuduyla götürdüğü milyarları uçaklarla başka ülkere sev etmekten, cezaevine giren patronları değil miydi yine bir seçim meydanında PKK’lılara destek vermeyeceğini söyleyen Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal’ı kapının önüne koymakla tehdit eden..
Ne oldu, nasıl bir evrim geçirdiler, başlarına bir kuytu da ne geldi, kafalarına ne düştü, nasıl bir maddenin etkisi altındalar, rakıyı kadehle masa da içmek yerine direk damardan alıp altın vuruş mu yapıyorlar bilmiyorum ama can ciğer kuzu sarması oldukları PKK’ya ve DEM Parti’ye nasıl böyle düşmanca bir tavır takınıyorlar akıl erdirmek mümkün değil!.
Ya da işin içinde rol çalamama kısmı var da biz mi kaçırdık orayı!.
Cesaretlerini ortaya koyup MHP Lideri Bahçeli’nin “Öcalan’a Umut Hakkı” çıkışını Özgür Özel veya Ekrem İmamoğlu yapamadı da bu tarihi fırsatı kaçırdıkları için hırslarından mı böyle şuursuzca tepkiler koyuyorlar ortaya bilemedim..
Her defasında HDP’yi masanın altına saklayan, PKK’nın verdiği açık desteklere bakar kör nazarıyla bakan, kapalı kapılar ardında kıran kırana pazarlıklar yapıp kameralar karşısında Pervin Buldan’ın Sezai Temelli’nin yüzlerine karşı yaptığı hakaretlere dut yemiş bülbül misali yutkunarak tebessümle yuvarlak cevaplar veren ama ayrılıp yalnızken gördükleri ilk kameraya karşı HDP’nin arkasından atıp tutan, yine bir araya gelince tükürdükleri balgamı her defasında yalayıp aynı CHP değil miydi..
Hatırlayın lütfen; 2013 senesinde başlayıp 2015 senesinde hüsran ile sonuçlanan bir Çözüm Süreci yaşamıştı Türkiye..
O dönemde de yine sürecin mimarlarından olan Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm samimiyetini ortaya koyduğu halde sahipsiz kalmış, sürecin muhattabı olan HDP bu samimiyeti bir boyun eğme ve yenilgi olarak değerlendirip gövde gösterisi yapmış, sürecin destekçileri olması gereken CHP-MHP ikilisi de HDP’nin o dönem yaptığı şımarıklıkları diline dolayarak Erdoğan hükümetini itibarsızlaştırmak için tüm tuşlara aynı anda basmıştı ama sürece kararlılıkla başlayan Erdoğan süreci de yine aynı kararlılıkla bitirip bu defa PKK ile mücadeleye kaldığı yerden tekrar başlamıştı fakat bu başlangıç geçmişteki rutin mücadeleden çok daha sert olmuştu..
17-25 Aralık sürecinin verdiği tahribatlar, ardından yaşanan 15 Temmuz Darbe Girişiminin yıpratıcı etkisi ve hemen sonrasında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş süreçleri siyasi açıdan oldukça meşakkatli bir cendere gibi görünse de Her Şer de Bir Hayır Vardır sözünü nakış nakış işletip MHP Lideri Bahçeli’yi şimdiki noktaya getirdi İlahi Adalet ancak gelin görün ki CHP yine iyi niyet ve samimiyetten payını alıp Sine-i Millet’e dönmek yerine millete sırtını döndü yüzde 25 kemikleşmiş oy oranına güvenerek..
Bu işin bir siyasi istikrar meselesinin çok ötesinde olduğunu idrak edemeyip halâ siyasi hesaplar yapmaya devam etmek, olabilecek en küçük bir olumsuzluğu köpürtüp üzerinde tepinerek gündemde tutma hesapları yapmak, iki zıt kutup olan TSK ile PKK’nın negatif perspektiflerini bir kenara koyarak karşılıklı adımlarla uzlaşma diyaloğuna doğru kanalize olmalarına fırsat vermemek için fitne fesat peşinde koşmak, 50 yıldır akan kanın durmasına çare olmak yerine yarayı kaşıyıp kanatmak ne tarafından bakarsanız bakın devlete ve millete karşı yapılan bir ihanettir!.