Penceresiz kalan adam Ahmet Kaya.. Ölümünün üzerinden tam 19 yıl geçti. Bugün 16 Kasım Ahmet Kaya’yı kaybettiğimiz gün…
1957 yılında Malatyalı bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldiğinde takvimler 1957’yi gösteriyordu! Babası Sümerbank’ta çalışan bir fabrika işçisiydi.
Yılın en iyi sanatçısı ödülünü alan Ahmet Kaya konuşmasında: “Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var der ve bir daha hiçbir şeyin kendisi için eskisi gibi olmayacağı o sözleri sarf eder:
“Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını biliyorum.” der.
Bu olayın hemen sonrasında Ahmet Kaya’nın 1993 yılında Berlin’de Kürt İşadamları Derneği’nin düzenlediği bir gecede verdiği konsere ilişkin fotoğrafların Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanması üzerine “Bölücü PKK örgütüne yardım ve yataklık yaptığı ve halkı ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” iddiasıyla hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde toplam 10.5 yıl ağır hapis istemiyle iki ayrı dava açıldı.
Haziran 1999’da Türkiye’den ayrıldı. Yargılamaların sonucunda gıyabında toplam 3 yıl 9 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı. Ne hazindir ki daha sonra bu görüntülerin ‘düzmece’ olduğu ortaya çıktı!
Ahmet Kaya, yasal suçlamaların yanı sıra çeşitli kesimlerce lüks içinde yaşarken yoksulluk edebiyatı yapmakla suçlandı. Kaya bu eleştirilere şöyle cevap verdi:
“ Benim hiç ‘Mercedesim olmadı. Şimdiki arabam ‘Mercedes’den daha pahalı, cip olduğu için gözüne batmıyor insanların. Salaklaşmamak lazım bunlar önemli şeyler, yani… Biz insanların yoksulluğunu savunmadık, bizler yaşamımız boyunca insanların müreffeh yaşaması gerektiğini savunduk…
Yani ben cipe binsem ‘Mercedes’e binsem bunlar önemli şeyler midir? Ben tarihin yüklediği misyonu yerine getiriyor muyum, bu önemli… Tam 30 sene aç yaşadım bu ülkede, 30 yıl boyunca. Bütün lokantaların kenarlarına gidip, o lahmacunların nasıl çıktığına baktım. Artık ben bu saatten sonra bunu yerim ve kimse bunu engelleyemez.
Ahmet Kaya, 2000 yılında Hoşçakalın Gözüm isimli albümünün kayıtlarını yaparken, Paris’in Porte de Versailles semtindeki evinde o yağmurlu Kasım sabahı kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Cenaze merasimi Paris Kürt Enstitüsü’nde yapıldı.
Ahmet Kaya öldükten sonra kimi çevreler “aslında yaşıyor”, “davalardan kurtulmak için Türkiye’den uzakta bir plan devreye soktular” gibi lafları dolaşıma soktu. Bu söylemlerin ardından Ferhat Tunç Paris’te Ahmet Kaya’nın cenazesinin baş ucunda durduğu bu fotoğrafı kanıt olsun diye yayınlamak zorunda kaldı.
Ölümünden sonra, 2002 yılında Ahmet Kaya’nın şarkılarını 20 ünlü sanatçının söylediği Dinle Sevgili Ülkem isimli bir albüm yayımlandı.
Bir yerlerde şöyle deniyordu; “Bir sürgün memleketinin hapishanelerini bile özler!.”
Sanki kalbinin hasrete yenik düşeceğini, ülkesinden uzakta hayata veda edeceğini hissetmişti Ahmet Kaya, “Ben klasik kadere teslim olmak, öldükten sonra anlaşılmak istemiyorum.” demişti. Ne olursa olsun, ne yaşarsa yaşasın onca haksızlığa rağmen ülkesine küsmemişti, “Ben Türkiyeli Kürt Ahmetim asla iltica etmeyeceğim!” demişti. O Türkiyeli Kürt Ahmet olarak, gururla taşıdığı TC.Kimliğiyle aramızdan ayrıldı. Rahmetle özlemle anıyoruz..