”Başkan Erdoğan, Trump’ın Türkiye ve Müslümanlar aleyhine politikalar izlemesine engel oldu”
ABD’nin yeni dönemde Müslümanlara yönelik olası politikaları çevrim içi konferansta ele alındı. Kalifoniya Üniversitesi-Berkeley’den Mujeeb Rahman, ‘Obama yönetimi PKK/YPG’nin arkasında durma kararı aldı ve Türkiye’yi Suriye’de yalnız bıraktı. Esed’in Suriye’de soykırım yapmasına göz yumuldu. Planlanan başarısız darbe girişimi sonrasında Türkiye ABD’ye karşı kırgınlık yaşadı. Trump döneminde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan akıllı davranıp, Trump’un egosunu ve kibrini lehinde kullanarak Türkiye ve Müslümanlar aleyhine politikalar izlenmesine mümkün olduğunca engel oldu.’ dedi.
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) İslam ve Küresel İlişkiler Merkezince (CIGA), “Biden, Amerikalı Müslümanların Geleceği ve ABD’nin Müslüman Dünyasına Yönelik Politikası” konulu çevrim içi konferans düzenlendi.
Biden yönetimi altında Amerikalı Müslümanların geleceğinin ve ABD’nin Müslüman dünyasına yönelik politikalarının tartışıldığı çevrim içi konferansa, Lafayette Koleji’nden Doç. Dr. Hafsa Kanjwal, Kalifoniya Üniversitesi-Berkeley’den Mujeeb Rahman, insan hakları aktivisti Samia Asse, New York İslami Liderlik Konseyi’nden Raja Abdulhaq ve İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi (CIGA) Direktörü Prof. Dr. Sami Al-Arian katıldı.
Samia Asse, yaptığı konuşmada, Amerika’da yoksulluğun, Müslüman toplulukları ulusal ortalamanın üzerinde etkilediğini ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla birlikte durumun daha da kötüleştiğini dile getirdi.
İçinde yaşadığı toplumu, yaşadığı zorlukların kesişme noktalarında buluşturarak işini yaptığını aktaran Asse, ailesi ve kendisinin geçmişten beri Demokratları desteklediğini belirtti.
Asse, “Temmuz ayında Demokratların bir delegesi olarak seçildiğimde, bir Filistinli Amerikalı olarak elimde tuttuğum oy verme gücü, demokratik sürecin bir parçası olmak ve değişime aracılık etme tecrübesinin farkına geç varmak beni oldukça demoralize etti.” ifadesini kullandı.
Amerikalı Müslümanların gelecek 4 yılda yapacakları çok işi olduğunu kaydeden Asse, Müslümanların taleplerinin doğru olarak aktarılması için bu talepleri temsil eden kişilerin ve kurumların seçiminin öncelikli konu olduğunu bildirdi.
Raja Abdulhaq ise 11 Eylül saldırısının gerçekleştiği zamanı ele almak istediğini, Batı’daki Müslümanların ve özellikle Amerika’da yaşayanların asimilasyon ve entegrasyon konusunda bu dönemden sonra yaşadığı zorlukları ifade etti.
Abdulhaq, 11 Eylül yaşanmadan önce Edward Said’in Müslümanların Batı değerleriyle çatışacağı ve uyum sağlayamayacağı fikrinin mevcut olduğunu, bu bakıştan ötürü Amerika’daki Müslümanların, Amerikan rüyası ile Filistin’in ve diğer bölgelerin işgalini destekleyen Kolonyalist Amerika arasında kaldığını dile getirdi.
“Bu çatışma Müslümanlar için entegrasyonu daha da zorlaştırdı.” diyen Abdulhaq, asimile olması beklenen Müslümanların değerlerinin, yerlilerin değerlerine kıyasla “aşağı” olduğunun kabul edilmesi zorluğuna dikkati çekti.
Abdulhaq, 11 Eylül saldırıları sonrasında Amerikan Başkanı George W. Bush’un başlattığı sözde terörle mücadelenin, “bizimlesiniz veya değilsiniz” retoriğiyle Müslümanları, sorumlu tutarak zor duruma düşürdüğünü vurguladı.
Demokratlar arasında Müslümanlara daha fazla yer verildiğini fakat onların istediği profilde Müslümanlar olmak gerektiğini aktaran Abdulhaq, parti içinde ve platformlarda yer edinebilmek için belli parametrelerin ve ABD’nin belli politikalarının onaylanması gerektiğini vurguladı.
Hafsa Kanjwal da insanların Trump’ın seçimi kazanamaması ve olası ikinci Trump dönemiyle tamamen faşist bir yönetimden kurtuldukları için rahatlamış hissettiklerini aktardı.
Kanjwal, asıl endişesinin Trump dönemini Amerikan tarihinde bir anomali olarak adlandırıp, geçmişte ABD’nin Müslümanlara karşı özellikle Obama döneminde yürüttüğü politikaların tekrar hayata geçmesi olduğunu kaydetti.
Kanjwal, “Obama, yaptığı işlere kılıf uyduran profesyonel Müslümanlar oluşturdu. Müslümanlarla ilişkilerini ayarlayan çalışanı vardı. Beyaz Saray’da Müslüman temsilcileri iftar için toplayıp, İsrail Büyükelçisini konuşturdu ve kimseden çıt çıkmadı.” ifadelerini kullandı.
Sami Al-Arian ise Amerikalı Müslümanların artık kendilerini temsil edecek organizasyonları kendi başlarına oluşturduklarını, “kendini atamış” isimler veya platformlar üzerinden gündemlerini takip ettirmediklerini ve bu yapılardan bağımsız olarak Amerikan yönetimleriyle iletişim kurduklarını dile getirdi.
Al-Arian, “Ilımlı Müslüman grupları” gibi örgütlenmelere girişilmesinin tehlikeli olduğuna, böyle bir ayrışmanın ortaya çıkması halinde Müslümanların sınıflandırılmaya başlanacağına ve “İyi Müslüman – Kötü Müslüman” ayrımına kapı aralanacağına dikkati çekti.
Mujeeb Rahman, Biden döneminde dış politika hususunda birçok yük bulunduğunu fakat yine de bu durumun ikinci Trump döneminden daha iyi olacağını dile getirdi.
Rahman, Mike Pence ve Mike Pompeo gibi evanjelik isimlerin olası bir ikinci dönemde daha umursamaz davranmasının çok olası olduğunu belirtti.
Obama döneminde de Orta Doğu için yanlışlar yapıldığını hatırlatan Rahman, demokratik taleplere başta destek verilse de sonrasında Mısır’da, Libya’da ve Suriye’de bu desteğin devamının gelmediğine, öte yandan bölgede Türkiye’nin DEAŞ ile mücadelede baş başa bırakıldığına dikkati çekti.
Rahman, “Obama yönetimi PKK/YPG’nin arkasında durma kararı aldı ve Türkiye’yi Suriye’de yalnız bıraktı. Esed’in Suriye’de soykırım yapmasına göz yumuldu. Planlanan başarısız darbe girişimi sonrasında Türkiye ABD’ye karşı kırgınlık yaşadı. Trump döneminde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan akıllı davranıp, Trump’un egosunu ve kibrini lehinde kullanarak Türkiye ve Müslümanlar aleyhine politikalar izlenmesine mümkün olduğunca engel oldu.” ifadelerini kullandı.