Boğaziçi mezunları deşifre etti! “Öğrenciler Sorosçular tarafından devşirilip önleri açılıyor!.”
Rektör Melih Bulu’nun Boğaziçi’ne atanmasının ardından üniversitenin gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Soros’çu akademisyenlerin öğrencileri devşirerek Türkiye’nin toplumsal ve siyasal dinamiklerine karşı faaliyet yürütülmesi için şoke eden bir yapılanmada olduğu su yüzüne çıktı. Özgürlük ortamı olduğu belirtilen üniversitenin, Müslümanlar için zindana çevrildiği belirtildi. İşte Boğaziçi mezunu isimlerden ‘gerçek Boğaziçi’…
Yılbaşındaki rektör atamasından bugüne CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun, emperyalizmin kuklası hâline gelen bazı sözde sol örgütlerin, sürekli yeni bir “Gezi” rüyâsı görenlerin, Müslümanların zulüm gördüğü Kemalist dikta dönemlerini düşleyen birçok oluşumun ve hiçbir zaman bu vatanın evladı olamamışların desteğini alan Boğaziçi’ndeki bir kısım öğrenciler üniversitede protesto yapıyor. Rektörü, atamayı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da hedef alan sloganlarla, eylemlerini sürdürüyorlar.
Peki Boğaziçi mezunu tanınmış isimler üniversite ile ilgili neler diyor?
“Suni bir özgürlük havası var”
Boğaziçi Üniversitesi mezunu olan Baran Dergisi Yazarı İbrahim Tatlı, bu üniversiteyi iyi bilen biri olarak “Boğaziçi kültürü”nü ve bu okulun memleketimizdeki misyonunu değerlendirdi.
Yazar İbrahim Tatlı, Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili şu ifadelerde bulundu:
Boğaziçi kültürü dedikleri şey, genelde Türkiye’de görülmeyen türden bir serbestlik ve özgürlük havasıdır. Gerçekten de öyledir. Bu özgürlük Amerikalıların, İngilizlerin her mevzuda rahat konuşma tarzı; fakat sınırları var. Bu da Türkiye’ye yabancı olan bir şey. Boğaziçi’ne gelip bunu görünce insan “ne iyi” filan diyor. Yani bir yerde de bu insanları cezbediyor. “Ne güzel bir hayat” filan gibi… Ama bir süre sonra bu özgürlük havasının yapmacık olduğunu, sunî olduğunu hissediyor.
“Ne katil millletiz” diyebilirsin ama “Müslümanlara zulmediliyor” diyemezsin”
Aslında senin içinde bulunduğun toplumla ters düşebileceğin noktalarda sana özgürlüğü sonuna kadar sunuyor. Geçmişine sövebilirsin, “Aleviler ne kadar iyi” diyebilirsin, “Ermenileri ne feci öldürmüşüz” diyebilirsin, “ne katil milletiz” diyebilirsin; ve hatta resmî tarihin tersine Abdülhamid’in ne kadar üstün, reformcu ve iyi siyasetçi bir padişah olduğunu dahi söyleyebilirsin, çünkü bu saatten sonra bunu söylemenin bir mahsuru kalmamış. Ama mesela “Filistin’de Müslümanlara şu kadar zulmediliyor, Filistinliler de (Hamas, FKÖ vs.) direniyor.” diyemezsin; Türkiye’de gerçek bir İslâmî rejim ihdas edilmesi gerektiğini söyleyemezsin. Yani özgürlük sadece senin kendi toplumunla yabancılaşmana müsaade edecek, hatta ona yol açacak şekilde bir özgürlük.
“LGBT faaliyetlerinin ilk başladığı yer Boğaziçi”
LGBT faaliyetleri de ilk olarak Boğaziçi’nde başlamıştır. “Arkadaşın gay olabilir, lezbiyen olabilir.” filan diyerek üniversitenin resmî olarak kontrolünde ilerleyen kulüp çalışmalarındaki faaliyetler yoluyla öğrenciler için bu sapkınlıkları normalleştiriyor ve alıştırıyorlardı. 2000’li yıllarda ben bunun bizzat şahidiyim. Boğaziçi onların merkezi… Nasıl ortaya çıktıklarını hatırlıyorum. 2010-2011 yıllarında duvarlara “velev ki ibneyiz” yazmaya başladılar.
“Batı’ya aykırı sözler söylersen akademik planlarını suya düşürürler”
Hülasa Boğaziçi’ndeki özgürlük hakiki mânâda bir özgürlük değil. Türkiye’de bazı şeyleri konuşmak zordur ya, Boğaziçi senin bunları rahat konuşmana izin verir. Batı’da hâkim olan kültüre aykırı olacak şeyler söylemediğin sürece bu özgürlükten istifade edersin. Eğer aykırı olursan hemen sesini keserler, seni görmezden gelirler veya bir şey demeseler bile senin orada akademik olarak bazı plânların varsa onları suya düşürürler.
“Kendi insanına yabanlaşacak özgürlükler veriyorlar”
Özetle şunu söylemeye çalışıyorum. Türkiye’de zaten problem çok, eleştirilen birçok şey var. Senin bunları rahatça söyleyebilmeni ve Türkiye aleyhinde konuşabilmeni özgürlük havasıyla sağlıyorlar ve bu sayede kendilerine de angaje ediyorlar öğrencileri. Dürüst, tarafsız ve vicdanlı olmalarından doğan bir özgürlük anlayışı değil bu. Senin kendi ülkene, vatanına, insanına, kültürüne, tarihine yabancılaşmanı sağlayacak şekilde, buna yol açacak şekilde tanıyorlar bu özgürlük hakkını. Böylece istedikleri postmodern, yılışık, içinde her bir herzenin barınabildiği bir pislik sentezine dönüştürmeye çalışıyorlar. Bu şekilde kayıp giden bir sürü genç oldu. Mesela başörtülü bir öğrencinin, “Burada bir sürü tabu yıkıldı kafamda.” dediğine şahidim; hâlâ Allah’a inanıyor muydu bilmiyorum.
“Öğrenciler Soros’çu bir kafayla yetiştirilir ve önleri açılır”
Uluslararası ilişkiler bölümlerinden filan dışişlerine giren çok olur. Genelde sosyal bilimlerdeki öğrenciler Soros’çu bir kafayla yetiştirilir. Oradan devşirilen öğrenciler hocalar tarafından tesbit edilip Soros’un diğer ülkelerdeki okullarına Erasmus gibi imkânlarla gönderilir. Daha sonra akademisyen olmaları için önleri açılır. Değişik üniversitelerde yahut Boğaziçi’nde istihdam edilirler. Geleceğin devşirme devşirenleri olarak yetiştirilirler. Özellikle felsefe, sosyoloji ve tarih bölümü çok sağlam şekilde Soros’a çalışırlar. Gizli saklı değildir bu. Öğrenciler Açık Toplum Vakfı’na gidip gelirler. Orada kendini göstererek lisansüstü eğitim için seçilir ve hazırlanırlar. FETÖ’de var ya “müsbet” teşhisi, onlar da “müsbet” öğrencileri seçerler. Açık Toplum Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki akademisyenlere, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine çalıştırmaları gereken konular hakkında direktifler verir. Hocalar da öğrencileri bu konularda çalıştırırlar, elde edilen bilgiler de Soros’a gider. Soros da ilerde kaşıyacağı noktaları, karıştıracağı yerleri tesbit eder.
“Boğaziçi’nde casusluk faaliyeti”
Bildiğin casusluk yapılıyor Boğaziçi’nde. Ermenilerle, mübadele edilen Rumlarla, Kürtlerle, Alevilerle alakalı durmadan çalışma yapılır. Böylelikle bölge bölge, köy köy Alevileri, Kürtleri tesbit etmeye, anlamaya ve kaşımaya çalışırlar. Önceden oryantalistler nasıl toplumları tanımaya çalışıyorsa aynı vazifeyi Boğaziçi Türkiye’de icra eder.
“Kapalı devre, garip bir okul”
Orayı gerçekten özgür bir üniversite zanneden öğrenciler sonunda öyle olmadığını görüyorlar. Boğaziçi’nde LGBT zıpladığında, LGBT’nin aleyhinde olan öğrencileri fişleme çalışmaları ortaya çıktı mesela. Bunda şaşıracak bir şey yok. Bu böyle bir üniversite. Kendilerine aykırı, kendilerine zarar veren bir görüşe izin vermelerini beklemek de enayilik olur. LGBT’ye izin vermek ve teşvik etmek noktasında bu kadar gayretli olan bir üniversitenin, LGBT’den nefret eden kesime de aynı şekilde töleranslı olması beklenmez. Öyle gözükseler bile, bilakis içlerinde bu karşıt görüşlüleri tesbit etmeye yönelik bir hareket olur.
Orası kendi içinde kapalı devre, garip bir okul. Bana kalsa o okulu hemen kapatırım.”
“28 Şubat zihniyetinin ‘bir yerlerde’ hazırda bekletildiğini görmüş olduk”
Boğaziçi mezunu Sosyolog Can Ceylan ise Boğaziçi Üniversitesi’ni şu sözlerle anlattı:
Öncelikle, dinine ve diline duyarlı bir neslin Boğaziçi’nden çıkmasını pek mümkün değil. Daha doğrusu, sâdece Boğaziçi’nde değil, yabancı dille eğitim yapan kurumlardan has adam çıkmasını beklemek olmaz. Çıkıyorsa “üretim hatâsı”dır. Mesela, bu Kâbe mevzuuna itiraz edip, “bu kadarı da fazla, resmen dine ve milletin mukaddesatına saygısızlık!” diyen gençler var ya, onlar eğitim sisteminin “üretim hatâsı”. Bu gibi anlayışlı, kendinin ve diğerlerinin değerlerini düşünen insan sayısı çok az. Zâten bu genç arkadaşlar, protestocular tarafından her mecrâda fişlendi, hor görüldü. Boğaziçi böyle adamlar yetiştirmiyor. Boğaziçi, daha doğrusu Robert Koleji, bu tür bir okul değil… Onlar fişlenmeyecek adamlar yetiştirmek ister!.. Fişlenen arkadaşlar, “kutsalıma dil uzatma” diyerek tepki gösterip, eylemi engelleyecek bir saldırı dahi yapmamışken, ötelenip kakıldı. Bu birinci ehemmiyetli şey… Ayrıca, 28 Şubat zihniyetinin “bir yerlerde” hazırda bekletildiğini de bu vesileyle bir daha görmüş olduk.
“Üniversiteler ve çevresi fuhuş yuvası olmuştur”
Taner Beydilli, “Boğaziçi’nde Neler Oluyor?” başlıklı yazısında üniversitede yaşanan hadiseleri aktarırken bir öğrencisi olarak mevzu bahis okulun nasıl bir şer yuvası olduğunu anlatıyor:
Yılbaşındaki rektör atamasından bugüne CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun, emperyalizmin kuklası hâline gelen bazı sözde sol örgütlerin, sürekli yeni bir “Gezi” rüyâsı görenlerin, Müslümanların zulüm gördüğü Kemalist dikta dönemlerini düşleyen birçok oluşumun ve hiçbir zaman bu vatanın evladı olamamışların desteğini alan Boğaziçi’ndeki bir kısım öğrenciler üniversitede protesto yapıyor… Rektörü, atamayı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da hedef alan sloganlarla, eylemlerini sürdürüyorlar. Protestocular arasındaki öğrenci olmayanlar teker teker ayıklandıktan sonra gerçek Boğaziçili öğrenciler eylemlerine devam ediyorlar diyecektik ki, “metalci” kılığıyla, hayâsızca tepinen, sapkın ve sapık oluşum LGBTİ paçavralarını sallayan bu hedonist güruhun görüntülerini medyada seyredince bir kez daha anladık ki, bunlar hakikaten iflah olmaz. Zaten bu düzende olmasını beklemek de safdilliktir. Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu geçtiğimiz haftalarda “Üniversitelerin etrafının çevresi fuhuş evleriyle dolu…” demişti. Akabinde İbrahim Kalın ve Fahrettin Altun gibi devlet yetkilileri Sofuoğlu’na yüklenen açıklamalarda bulunmuş, hocaya ise Sakarya Üniversitesi tarafından soruşturma açılmıştı. Ben bir üniversite öğrencisi olarak, üniversitelerin bizzat merkezinde bir genç olarak söylüyorum: “Evet, üniversiteler ve çevresi fuhuş yuvası olmuştur! Eğer önlem alınmaz ise veled-i zinaların, eşcinselliğin de önünü alamayız!” Bu vaziyetin olmadığını iddia edenler yalnızca kendi kariyerini düşünürse; iffetli, namuslu gençliğin itibarını kim düşünecek?
“Bu güruh, Afrin zaferi sonrası zafer lokumu dağıtmak isteyen öğrencilere de saldırmıştı”
Dönelim Boğaziçi’ne… Protestolar devam ederken “okulda sergi açalım” diye konuşmalar işittik. Mâlûm olduğu üzere, sözümona “sanat, eser, sanatçı” maskeleriyle iki milyara yakın Müslüman’ın ortak kıblesi, ibadet rotamız, şaşmaz istikametimiz Kâbe-i Muazzama’ya çirkin, aşağılık, rezalet bir saldırı yapıldı ve yapanlar LGBTİ kulübü üyeleri ile destekçileri… Bu hayâsızlar ve destekçileri her fırsatta İslâm’a, mukaddes değerlerimize ve Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Müslüman Anadolu’nun çocuklarına saldırmanın, aşağılamanın, tahkir etmenin peşinde olmuştur. Bu güruh, Afrin zaferi sonrası okulda zafer lokumu dağıtmak isteyen Müslüman öğrencilere saldırmış, tükürmek, küfretmek gibi en âdice hâl ve hareketlerden, hanım kardeşlerimize bile saldırmaya yeltenmekten geri durmamışlardır. Biz de gücümüz nisbetinde, elimizle ve dilimizle bu hadsizlere haddini bildirdik.
“Boğaziçi Kültürsüzlüğü dedikleri tam olarak budur”
Lafa gelince insan haklarını savunan bu güruhun zerre insanlığından bahsedilemeyeceğini anlamak isteyenler bir haftalığına Boğaziçi’ne gelebilir. Boğaziçi Kültürsüzlüğü dedikleri tam olarak budur!
“28 Şubat’ta başörtülüleri okula aldık” masalı
Boğaziçili akademisyenlerce de hep söylenegelen bir peri masalı vardır: “Boğaziçi, 28 Şubat’ta hiçbir okul başörtülüleri okula alamaz, buna cesaret edemezken başörtülüleri kabul etti; öğrencilerimiz arasında ayrım yapmadık.” Bu anlatılan masal değilse ancak bir halüsinasyondur! Olayın gerçeğini ise bir iki dakika araştırmayla öğrenebilirsiniz. 28 Şubat zulmü şöyle dursun, 2012-2013 yıllarında bile “Benim dersime başörtünüzle gelemezsiniz!” diyen ve bizlere hadsiz Ecevit’in “Bu kadına haddini bildirin!” kelamını hatırlatan “hoca”lar oldu. Bazı “hoca”larca hâlâ daha devam ettirilen başörtülülere kem gözlerle bakma, onları ödev ve not konusunda daha çok zorlama gibi alışkanlıklar var. Daha geçen sene, 2020’de bile, Cuma namazı saatine ders ve/veya sınav koyup bizleri âdeta bir tercihe zorlayan akademisyenlerin varlığı da bir hakikattir. (Boğaziçi İslâm Araştırmaları Kulübü ile yoğun baskılarımız sonucu ders ve sınav saatini öne alabildik hamd olsun geçen yıl.) Söylediklerimiz sadece mâlûmun îlanıdır.
“Dik duran öğrencileri fişlemişler”
Yaşanan son hâdiselere gelecek olursak Kâbe’miz üzerinden yapılan bu alçaklığı asla kabul etmedik ve gerekli tepkilerimizi her fırsatta dile getirdik. Kâbe’ye yâni İslâm’a kinli bu güruh 28 Şubat zihniyetini iyi araştırıp benimsemiş olacak ki, tıpkı o dönemdeki ikna odalarına benzer bir çalışma örneğiyle Kâbe rezaletine karşı dimdik duran (bir avuç) öğrenciyi fişlemiş, listeler hazırlayıp ifşâ etmişler. Bunun yanında 2015’te Sudan’a giden, imam hatipten Boğaziçili olmuş bir arkadaşımızı her mecrada rezil etmeye çalıştılar… Neden? Kâbe’yi savundu diye… Bu arkadaşımızı ders-bölüm WhatsApp gruplarında rencide ve tahkir etmeyi denediler. Bazı hocalara baskı yapıp, arkadaşımızı okuldan attırmaya çalıştılar. Sırf haksızlığa karşı durdu diye!
“Ahlaksızlığa karşı çıktığımız için gruptan atıldık”
130 kişilik sınıfta bir arkadaşım ve ben, sadece ikimiz, bu ahlâksızlığa karşı çıkıp, bunu yapmaya haklarının olmadığını, Kâbe olayını unutmadığımızı ve LGBT denen sapıklığa karşı olduğumuza dâir itirazlarımızı dile getirince de, WhatsApp grubundan atıldık. İslâm’ın emirlerini dile getirdiğim için zaten benden dolayı huzursuz olduğunu dile getirenler de olmuş sınıfta, arkamızdan da “faşist” diyerek hakaret etmiş “faşist”in mânâsını sorsan bilemeyecek şuursuzlar.
“Hakk ve hakikat dâvâsını güdenlerin korkusu olamaz”
Şunu gördük ki, Müslümanlar hâlâ pısırık, korkak ve çekingen bir tavır sergilemeye devam ediyor. Belhum adal güruh, her fırsatta birlik olabiliyor, iki kişiye kalabalıklarla fütursuzca saldırabiliyor fakat bu sırada “bizimkiler” de ancak izliyor! Esasında bizim için pek de ehemmiyeti yok, iman öfkesi olan üç-beş samimi kişi yeter. Hakk ve hakikat dâvâsını güdenlerin korkusu olamaz, olmamalı!
“İyi ezber yaptıran sistemde dereceye giren en ahmak kişiyi ‘zeki’ zannediyorlar”
Mevcud eğitim sisteminde iyi ezber yapan, çok soru çözen sınavda dereceye giriyor ve tüm dünya da o kişi ahmak da olsa onu “zeki” zannediyor, el üstünde tutuyor. “Boğaziçi bizim göz bebeğimiz, en zeki öğrencilerimizin olduğu okul” açıklamaları yapılıyor ve onlara söz söyletmiyor kimse.
“Zeki değiller, fikirlerini savunacak argümanları yok… Zekaları nisbetinde alçakça alay etme teşebbüsüyle yetindiler”
Ben içlerinde olan, bizzat bu insanlarla münazara eden bir genç olarak şunu iyi gördüm ki, zeki değiller, akıl ve vicdanları kör olmuş, hiçbir fikirleri ve dolayısıyla fikirlerini savunacakları argüman da yok. Biz fikirlerimizi öne sürerek, gelin zekâlarımızı konuşturalım dedikçe, İslâmî kâideleri hatırlattıkça; değerlerimizle, cümlelerimizle alçakça ve aşağı bir şekilde alay etme teşebbüsünde bulunmakla yetindiler. Tabiî zekâları nisbetinde buna da kabiliyetleri yok. Büyüklerimden dinlediğim kadarıyla söylüyorum ki, “Eski seküler solculara hasret kaldık, en azından kitap okuyup, argüman sunuyorlardı!”
“Boğaziçi hiçbir zaman eşitlikçi özgür bir okul olmamıştır”
Hülâsa edecek olursak, Boğaziçi hiçbir zaman eşitlikçi özgür bir okul olmamıştır. Bu okulun târihî bağlamda incelenmesi başka bir yazı konusu; fakat tâ Robert Koleji’nden bu yana bu okul, batıcı, zihnini ve kalbini koşulsuz şartsız batıya satmış, kökü batıda olan köksüzlerin ve bu ülkeye en ufak faydası olamayan nesillerin yetiştirildiği bir okul olagelmiştir.
“Bizlere hâlâ daha derslerde LGBTİ ve Feminizm propagandası yapıyor akademisyenler”
Hafızalarımızı bir yoklarsak Boğaziçi’nden bu ülkeye zarar verenlerin mebzul miktarda yetiştirildiğini fark edeceğiz! Şimdi ise Coca-Cola’ya, PNG’ye, McKinsey’e yani demem o ki olanca haysiyetsizliğiyle insanların kanını emen kapitalist nizamın ağabeylerine eleman yetiştirme yuvası olmuştur burası. Bizlere hâlâ daha derslerde LGBTİ ve Feminizm propagandası yapıyor akademisyenler. Yapmayanlar da destekliyor veya susuyor.
“Sınavda çıkan soruları da ahlâksız ve mesnetsiz minvalde cevaplamazsan puanın düşüyor”
Ders materyallerinde, sunumlarda kadının kadınla öpüştüğü çirkin, aşağı görselleri izletiyor, bizlere Toplumsal Cinsiyet ve Biyolojik Cinsiyet kavramlarının farklı olduğuna dâir iddiaları ihtiva eden safsataları ders diye okutuyorlar. “İnsan erkek doğup kendini kadın hissedebilir, kadın doğup erkek hissedebilir, biyolojik cinsiyet değil hissî-Toplumsal Cinsiyet algısına bakmak gereklidir.” tipi zırvalara maruz kalmak Boğaziçi’nin rutini… Sınavda çıkan soruları da bu ahlâksız ve mesnetsiz minvalde cevaplamazsan puanın düşüyor, cevaplarsan kendinden utanıyorsun!
“Birkaç rektör atamasıyla da olacak iş değildir bu”
Son söz olarak, devlet slogan atmaz, icraat yapar, birkaç rektör atamasıyla da olacak iş değildir bu. Maarif, bizim öksüz dâvâmız, yetim meselemiz… Eğer batının istediği yargı reformlarını bırakıp bir an önce eğitime el atmazsak, iki nesil sonrasında Boğaziçi’nde LGBTİ’ye karşı duran birkaç genci de mumla ararız. Geç kalıyoruz!..
Son söz olarak İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun meşhur ifadesi kulağımıza küpe olsun: “Müslümanlar dik durun, karşınızda leşler var!”
Boğaziçi bir getto
Habertürk canlı yayınında konuşan Araştırmacı Yazar Mustafa Şen, Boğaziçi Üniversitesi’yle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduğunu ifade eden ve “Ben bir Boğaziçili olarak içerden biri olarak konuşayım” diyen Araştırmacı Yazar Mustafa Şen, akademik yapılanmasını şöyle açıkladı:
“Boğaziçi geleneği diye bir şey yok, külliyen yalan”
Rektörlerin Boğaziçili olması gibi bir geleneğin olmadığını söyleyen Mustafa Şen, “Boğaziçi’nin geleneği diye bir şey yok. Külliyen yalan.” dedi. Melih Bulu’nun Boğaziçi’nde okuduğunu ve hocalık dahi yaptığını ifade eden Şen, “Boğaziçi’nde İTÜ’lü Ergün Toğrol hoca rektörlük yapmıştır. Hem de 2 dönem” diye konuştu.
“Akademisyen ve idarecilerden 10 tane muhafazakar kişi sayamazlar”
“Boğaziçi’ndeki İslamcı, muhafazakar asistan, idareci ya da hoca diyebileceğiniz 10 kişi sayın.” diyen “Atatürk zamanı da dahil 1971’e kadar bir tane Türk rektörü yoktur. 1971 yılına kadar milli değildi.” vurgusunda bulundu.
“Üniversitenin seçildiği yer, arsası da çok mühimdir.” ifadesinde bulunan Şen, “Her türlü siyasal, kültürel bir öğrencilerin bulunduğu yerde neden İslamcı, muhafazakar, dindar, ülkücü bir hoca yok? Neden? Çünkü orası bir ‘getto’. Dedim ya, içeriden konuşuyorum.” dedi.
“İslami camiayı ispiyonlamadığım için atıldım”
Uzun yıllar orada bulunduğunu, lisans bitirdiğini ve doktorasının da yarım kaldığını ifade eden Şen, İslami camiayı deşifre etmediği için okuldan atıldığını ifade etti ve “İslami camiayı ispiyonlamam istendi benden. Yapmadığım için atıldım” diye konuştu.
Bir arkadaşının da başından geçen olayı anlatan Mustafa Şen, şunları anlattı:
“Bir başka arkadaşımız Boğaziçin’de lisans ve master yaptı. Gitti, ABD’de doktora ve akademik çalışmalar yaptı. Orada “gelecek vaadeden en önemli genç” seçildi. Türkiye’ye vatan hasreti nedeniyle döndü. Boğaziçi’ne “Sen İmam Hatipli’ymişsin, biz bilmiyorduk” diyerek alınmadı.”
Bilim üretmek yerine ideolojik yaklaşımla yapılanmanın olduğunu gözler önüne serdi
Muhafazakar bilim adamlarını yıldırarak Boğaziçi Üniversitesi’nden uzaklaştırıldığını kaydeden Mustafa Şen, şunları söyleyerek üniversitedeki yapılanmayı ve bilim yerine ideolojik yaklaşımın ön plana çıktığını gözler önüne serdi:
“Mesela Yalçın Koç diye bir dahi vardır. 21. yüzyılda anlaşabilecek mi bilmiyorum. Bıktırdılar onu, Boğaziçi’ni bıraktı gitti. Türkiye’nin en genç profesörü Mim Kemal Öke… Bıktırdılar! Hocaların Hocası Şerif Mardin… Bıktırdılar!
Hangi özgürlük ortamından, hangi gelenekten bahsediyorsunuz diye soruyorum. Bana anlatamazlar.”
“Fişlemeyi eskiden hocalar yapardı, şimdi öğrenciler yapıyor”
Fişlemenin eskiden akedemik üyeler tarafından yapıldığını söyleyen Şen,”Hocalar fişliyordu o dönem, şimdi bu iğrenç fiili öğrenciler yaptı. Nasıl yaparsınız bunu arkadaşlarınıza?” tepkisini gösterdi.
“Terör gruplarının faaliyet özgürleri var”
Terör bağlantılı grupların özgürce eylem yaptığını da belirten Şen, “Terör örgütlerinin özgürlükleri vardır, o anlamda çok özgürdür Boğaziçi Üniversitesi.” dedi.
“Şunu bir hocalarınıza sorsanıza…”
Öğrencilerin asıl eylem yapması gereken konunun rektör ataması değil, Boğaziçi’nin dünyadaki sıralaması olduğunu söyleyen Şen, “Şunu bir hocalarınıza sorsanıza, değerli hocalarımıza biz yüzde 1 ile giriyoruz ama siz atıfta 10’da 20’desiniz. 600 küsür sırada olması yerine üniversitenin İlk yüze girmesi gerekmez mi? Bunu demelerini özellikle istirham ederim.” sözleriyle çağrı yaptı.
“Bu nasıl Boğaziçi eylemi“
Eylemciler arasındaki büyük çoğunluğun terör gruplarından oluştuğunu söyleyen ve “Geçen haftaki eylemde 108 kişi alınıyor, sadece 7 tanesi Boğaziçili.” bilgisini paylaşan Şen, “Bu nasıl Boğaziçi eylemi” tepkisinde bulundu.