“Coronavirüs kapitalist sistemin maskesini düşürdü!.”
Kültür, sanat ve edebiyat sitesi ‘Dünyabizim’de, M. Nihat Malkoç imzasıyla yayınlanan makalede, ‘koronavirüsün, kapitalist sistemin maskesini düşürdüğü’ vurgulandı.
Kültür, sanat ve edebiyat sitesi ‘Dünyabizim’de, M. Nihat Malkoç imzasıyla yayınlanan makalede, koronavirüsün, kapitalist sistemin maskesini düşürdüğü vurgulandı.
Malkoç’un makalesinin tam metni şöyle:
Her şey Çin’in Vuhan şehrinde görülen ilk koronavirüs vakasıyla başladı
İnsanlık tarihi bugüne kadar nice büyük menfi hadiselerle karşılaşmıştır. Depremler, sel felâketleri, yangınlar, savaşlar ve salgın hastalıklar bunlardan bazılarıdır. Fakat zor zamanlarda birlik olmasını bilen insanoğlu bu olaylarda çok büyük maddî ve manevî kayıplar verse de bunların da üstesinden gelmesini bilmiştir. “Yiğit düştüğü yerden kalkar” sözü misali tekrar hayatını idame ettirmiştir. Çünkü her şeye rağmen hayatta devamlılık esastır.
Bugün Müslüman’ıyla gayrimüslimiyle insanlık büyük bir imtihandan geçiyor. Her şey Çin’in Vuhan şehrinde ilk koronavirüs vakasının tespit edilmesiyle başladı. Sonra domino misali peşi geldi; virüs tüm dünyaya yayıldı. Gün geldi gizli bir el bizi sokaktan çekip aldı.
Kadim zamanlarda tarihi “Milâttan Önce (MÖ)” ve “Milâttan Sonra (MS)” diye ikiye ayıranların pabucu çoktan dama atıldı. Sanırım artık tarih konuşulurken “Korona’dan Önce (KÖ)” ve “Korona’dan Sonra (KS)” diye ifadeleri kullanılacak. Çünkü korona, insan hayatında ve bilinçaltında çok şeyleri değiştirdi. Bundan sonra tarih o eski mecrasında akmayacak. Korona, hayata bakışımızı ve zamanda akışımızı hissedilir derecede değiştirecek.
Çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük olan, ancak yüksek teknoloji eseri mikroskoplarla görülebilen korona virüsü, dünyada öldürme teknolojisinin yaşatma teknolojisine galip geldiğini ayan beyan ortaya koymuştur. Zira teknolojinin bu kadar ilerlediği bir zamanda dünyanın zekâ küpleri minnacık bir virüsle bile baş edemiyor. Aşısı bulunamıyor. Her gün binlerle ifade edilen insan, bu alçak virüs yüzünden hayatını kaybediyor. Dünyanın dört bir yanından on binlerce insan da bu virüse yakalanıyor.
Belli ki vahşi kapitalizm tehlike, hatta ölüm çanları çalıyor
Yeni nesil Covid-19 virüsü on yıllardır insanlığın kanını emen ve vicdanları tarumar eden kapitalist ekonomi politikalarının maskesini düşürmüştür. Virüsün ümüğünü sıktığı İtalya, İspanya ve Fransa gibi Avrupa ülkeleri bundan sonra ellerini başlarına koyup “Ben nerde yanlış yaptım?” sorusunu kendilerine soracaklardır. Yeni bir Fransız İhtilâli kapıdadır.
Nüfusu bir buçuk milyarı bulan komünist Çin’in Vuhan şehrinden yola çıkan minik bir virüsün koca kapitalizme kafa tuttuğunu müşahede ettik. O kapitalizm ki ömrünü insanlığı sömürmekle geçirdi. Fakirden alıp zengine verdi. Böylece zengin daha çok zenginleşirken fakir daha çok fakirleşti. İnsanlıktan ve merhametten nasibini almayan bu ekonomik sistem çalışmak, üretmek ve kazanmaktan başka bir şey düşünmedi. İnsanı makine gibi gördü. Bir avuç zenginin daha da zenginleşmesi ve semirmesi için hayatı alabildiğine hızlandırdı.
Parayı bu çağın modern bir putu haline getiren kapitalizm, kadını iş hayatının mahkûmu yaptı. Çalışan anne babaların çocukları için kreşler açtırarak aile kavramını çöp sepetine attı. Çocukları annelerinden uzaklaştırdı. Annelerle çocukları birbirine yabancılaştırdı. Malum olduğu üzere bugünlerde herkes evde bir çeşit mahkûm hayatı yaşıyor. Şimdi bu zor(un)lu ev hapsine en çok anne babalarını göremeyen çocuklar sevinmiştir. Çocuklar bu sayede uzun bir aradan sonra anne kokusunu doyasıya içlerine çekmişlerdir.
Vicdanları dumura uğratan vahşi kapitalizm daha çok kazanmak için her şeyi mubah gördü. İnsanın maddî yanıyla beraber bir kalbi ve ruhu olduğunu hiç hatırlamak istemedi. İnsanlara var oluş sebebini, dünyaya geliş nedenini düşünme fırsatı vermedi. Nerede bir mazlum görse üzerine çullandı, boğazını sıkıp vahşice öldürdü. Şimdi adi bir virüs yüzyıllardır insanlığının kanını bir vampir misali emen kapitalizmin boğazını sıkıyor.
İnsanlığını (eşref-i mahlukatlığını) kaybetme arifesindeki insanoğlu, üzerindeki kibir ve enaniyet yükünü ilk fırsatta atmak, kendisiyle ve kendi dışındaki varlıklarla (doğayla ve doğa içindeki bütün canlılarla) barışmak ve helâlleşmek mecburiyetindedir. Aksi halde Allah’ın “El-Kahhar” sıfatı peşimizi bırakmayacaktır. Zira Hakk’ın sabrı da bir yere kadardır.
Korona’dan sonra (KS) insanlık aynı gemide olduğunu veya aynı denizin sularıyla hayat bulan balıklar olduklarını sanırım bir kere daha görmüştür. Bu geminin bir yerlerinden delinmesine ve nihayetinde su almasına yol açanlar, öte yandan bu denizi (insanlık denizini) kurutarak çölleşmesine sebep olanlar aynı zulüm ve kan çeşmesinin oluklarına su taşımaktadır. Çağın egemenleri buna göz yumarsa bunun karşılığı hayat olan ağır bedelini tüm insanlık ödeyecektir. İnsanlık kendi biriktirdiği kanda boğulma gerçeğiyle baş başa kalacaktır.
Bugün bu yaşlı dünyada hayat sürmekte olanlar zengininden fakirine, Müslüman’ından gayrimüslimine, yaşlısından gencine, kadınından erkeğine bütün insanlık aynı tehditten muzdariptir. İstisnasız herkes aynı düzeyde risk altındadır. Covid-19 virüsü, önlem almayan herkese aynı mesafededir. Kimse bu necis virüsü çıplak gözle görememekte, kendisine musallat olmadan da varlığını hissedememektedir. Virüsün ne zaman nereden geleceği de belli değildir. Hayatımızdan ne zaman çekileceği de meçhuldür. O yüzden bu dert, Asyalısından Avrupalısına insanlığın ortak derdidir. Hepimizin yapacağı tek şey var; o da evimize kapanmak, insanlarla yüz göz olmamak, sosyal mesafeyi titizlikle korumak…
Korona’nın insanlığa öğrettikleri yahut olanlara basiret nazarıyla bakmak
Gözle görülemeyecek kadar küçük, bir o kadar da sinsi olan koronavirüs tabir caizse bir mürebbi, bir hoca misali; yitiğini aramayı bırakın, onun farkında bile olmayan insanlığa çok şey öğretti. Tabii ki öğrenmek isteyenlere, henüz basiret nazarları körelmeyenlere.
Koronavirüs, hayatın adeta pamuk ipliğine bağlı muvakkat bir mühlet olduğunu, bu sürenin insanlığın faydasına değerlendirilmesi gerektiğini öğretti bizlere. Her gün basit sebeplerle bağırıp çağırdığımız, kalbini kırdığımız, öfke nöbetlerimizde çok kere insan yerine bile koymadığımız yakın ve uzak dostlarımızın bir anda hayattan çekilebileceklerini hatırladık. Hiç bitmeyecek sandığımız hayatın o kadar da uzun olmadığını, bir gün ölüm meleğinin önceden randevu almadan, çat kapı bizim de kapımızı çalabileceğini fark ettik.
Yıpratıcı olduğu kadar öğretici de olan korona günleri sokaktan tecrit edilen 65 yaş üstü (yaşlı) insanlarımızın bilerek veya bilmeyerek nasıl da eğlence malzemesi yapılarak tiye alındığını gösterdi. Hatta bazı gençler, yaşayan ataları konumundaki bu insanlara, sırf sokağa çıktıkları için nefretlerini kustular. Boyalı basının çokbilmiş bir yazarı parklarda oturan yaşlılara “angut” diyecek kadar bayağılaştı. Onları bu virüsün yegâne bulaştırıcısı gibi gösterme yanılgısına düştü. Yaşlı nüfus ülkenin sırtında kambur gibi gösterildi. Böylece bir de hiç istemediğimiz, hoş karşılamadığımız yaş ayrımcılığı (ageism) kavramı girdi hayatımıza.
Geçmişle güçlü köprüler kurmamızı sağlayan, hatıralarımızı zenginleştiren, her daim bir dağ gibi yaslandığımız bu tecrübe abidelerinin, feda edilmeye hazır yığınlar gibi algılanması, geleceğe dair ümitlerimizi azaltırken, endişelerimizi bir o kadar artırdı. Çünkü yaşlıların kalplerini kırmak gerçekte korona virüsünden tehlikelidir. Bu böyle biline!
Koronavirüs insanoğluna derin bir muhasebe yaparak (buna tefekkür de diyebiliriz) özüne dönmeyi öğretti. Kibirden yanlarına yaklaşılamayan, küçük dağları ben yarattım tavrıyla böbürlenerek dolaşan insanların nasıl da aciz olduklarını bir kere daha gördük.
Virüsten önce bir işten başka bir işe koşturan insanlar, virüsten sonra can sıkıntısından veya ne yapacağını bilememekten dolayı kitap okumaya başladı. Bu iyi işte! Artık çoktandır okumayı düşündüğümüz, fakat iş yoğunluğundan dolayı okuma imkânı bulamadığımız kitapları okuyoruz. Evde kalma süresi uzadıkça yeni kitaplar satın alıyoruz kendimize.
Dünyanın egemen güçleri yüzyıllardan beri büyük bir silahlanma yarışı içine girmişlerdir. Bunun altyapısını hazırlamak için de bütün bütçelerini öldürme teknolojisi olan savaş sanayisine dair ar-ge çalışmalarına ayırmışlardır. Bu bağlamda sağlık (yaşatma) sanayisine/teknolojisine yönelik ar-ge çalışmaları devede kulak kabilindedir. Ama yaşanan son hadiseler insanları sağlık yatırımlarına daha çok yönelmeye mecbur bırakacaktır. Çünkü koronavirüs baskını sağlık alanındaki küresel sıkıntıları ve eksiklikleri ayan beyan göstermiştir. Devletler bu konuda halklarına hesap vermek mecburiyetindedir.
Koronavirüs, birbirleriyle kıyaslandığında refah ve sosyal düzeylerinin uçurumlar seviyesinde olduğu insanları bir şekilde eşitledi. O ki dünyanın en zengin ve tanınmış futbolcularıyla, basketbolcularıyla, kulüp başkanlarıyla, en şöhretli şarkıcılarıyla, film sektörünün lokomotifi olan artist ve aktörleriyle, yönettikleri devletlerin kaderleri ellerinde olan devlet başkanlarıyla, başbakan ve bakanlarıyla bizi aynı alınyazısında bir araya getirdi. Asgari ücretlisi de holding patronu da aynı dertten muzdarip şimdi. Hastalık doğu-batı, kuzey-güney, gelişmiş ülke-üçüncü dünya ülkesi, renk, ırk, dil, din ve sınır ayrımı yapmıyor. Çoktandır hiç bu kadar eşitlenmemiştik. Dünya milletleri herkesin eşit insan olduğunu anladı.
Gelişen teknolojiyle birlikte mesafelerin ortadan kalktığını, dünyanın büyük bir köye dönüştüğünü söyler dururduk. Bir anlamda bunun edebiyatını yapardık. İnsanlığa musallat olan virüs bunun bizzat hakikatini yaşatıyor bizlere. Çin’de çıkan virüs, insanlığı tehdit ediyor.
Koronavirüsten sonra eğitim hayatında da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak
Uykuları kâbusa çeviren koronavirüs, eğitim hayatında da köklü değişiklikleri beraberinde getireceğe benziyor. Bunun emarelerini okulların tatil edilmesiyle birlikte, daha işin başında eğitim öğretim kurumlarının uzaktan eğitim çabalarıyla gördük. Virüs görülür görülmez hemen her kurum kendi önlemlerini alma kapsamında uzaktan eğitim altyapısını kurmaya, daha evvel böyle bir altyapısı olanlar da bunu güçlendirmeye başladı.
Türkiye’de daha önce bu anlamda Milli Eğitim Bakanlığı’na ait EBA (Eğitim Bilişim Ağı) adlı bir dijital eğitim platformu vardı. Okullarda eğitime ara verilmesiyle bu eğitim ağının altyapısı daha da güçlendirildi. Söz konusu ortamda eğitime yönelik materyaller artırıldı ve de içerik bakımından zenginleştirildi. Canlı eğitim sınıfları oluşturulmaya başlandı.
Türkiye’de koronavirüs nedeniyle sadece ilk, orta ve lise eğitimi veren kurumlar değil; üniversiteler de eğitime ara vermek zorunda kaldı. Ülke genelindeki yüz binlerce üniversite öğrencisi yüz yüze eğitimden mahrum kaldı. Onlar da başlarının çaresine bakmak için uzaktan eğitime dört elle sarıldılar. Zaten üniversitelerin bazıları bu konuda bir hayli tecrübeliydi.
Görünen o ki yeni tip Covid-19 virüsü Türkiye’nin ve dünyanın eğitim vizyonunda köklü değişikliklere kapı aralayacaktır. Bundan sonra birçok dersin eğitimi dört duvar arasında yapılmayacaktır. Eğitimde ufuk açıcı projelerle köklü değişimler hayatımızın bir parçası olacaktır. Böylece bazı şerlerin hayırlara vesile olacağı gerçeği tecelli edecektir.
Sokaklarda ölüm; yüreklerde panik, korku, endişe ve umutsuzluk kol geziyor
Gelinen nokta itibariyle koronavirüsle birlikte panik, korku, endişe ve umutsuzluk insanların sinir sistemlerini altüst etmiş durumdadır. Gün boyu ürpertici hastane görüntüleri veriliyor televizyonlardan. Yazılı ve görsel medya tamamen koronavirüse endekslenmiş. Artık kimse başka bir mevzuya girmiyor. Virüsün kendisinden çok, korkusu ürpertiyor insanı.
Herkes korkunun kölesi olmuş. Sosyal medya bunu fazlasıyla tetiklemiştir. Asılsız haberler, hiçbir tıbbî dayanağı olmayan söylentiler virüsten daha çabuk yayılarak zihinleri bulandırmıştır. Bu yüzden virüsün fizyolojik etkilerinin yanında psikolojik etkileri de kolay kolay silinmeyecektir. Bu olumsuz etkilerden uzak kalmak için sosyal medya izolasyonu gereklidir. Çünkü virüs bedeni, sorumsuz sosyal medya paylaşımları ruhları hasta ediyor.
Sokaklarda ölüm kol geziyor. İnsanlar cadde ve sokaklardan kovuldu. En sağlam ve en güvenilir sığınak evlerimiz. Antisosyallik moda, sosyalleşme demode şimdi! Eskiden gün boyu evde oturanlara şaşanlar, şimdi sokakta dolaşanların bu davranışlarına akıl erdiremiyor. İnsanlar huzurun evde olduğunu bu vesileyle bir kere daha anladı. İnsanlar dışarı çıkabilmenin ne kadar büyük bir nimet ne kadar büyük bir özgürlük olduğunu bu vesileyle fark etti.
Kaynak: https://www.dunyabizim.com/
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu makalede yer alan görüşler yazarına aittir.