Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarından satır başları;
“Türkiye’nin içinde bulunduğu durum iyi değil, esnaf rahatsız; berberinden tutun manavına kadar rahatsızlığı bütün alanlarda hissediyorsunuz. Bu ülkenin huzura, beraberliğe ihtiyacı var. Beraber, bir, diri olmalıyız, güzel olmalıyız. Bizim güzel hasletlerimiz vardı, derdik ki; ‘Komşu komşunun külüne muhtaç’ diye. Şimdi komşu komşunun kimliğini sorgulamaya başladı. Buradan Türkiye’yi çıkarmak zorundayız.
Yola çıktım geziyorum, adım adım bütün Türkiye’yi geziyorum. Fırsatım olduğu zaman köydü, kasabaydı, ilçeydi her tarafı geziyorum. Vatandaşlarımı dinliyorum, dertlerini dinliyorum. Hiç kimsenin çözülmeyecek sorunu yoktur. Türkiye’nin bütün sorunları çözülebilir, akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle çözülür. Hiç kimseyi ötekileştirmeye hakkımız yoktur. Herkesin inancına, kimliğine, yaşam tarzına saygılıyız. İsteğimiz, her esnaf siftahını yapabilsin, çiftçi rahat olabilsin, ektiği tarlanın karşılığını alabilsin, beslediği hayvanın karşılığını alabilsin, yani alın terinin karşılığını alabilsin.
“Geçimimiz iyi değil”
Kısır siyaset bize bir şey vermedi, Türkiye’ye bir şey vermedi, kısır kavgaların bu memlekete hiçbir faydası yoktur. Kısır kavgaların ötesine çıkmak zorundayız. Derin yoksulluk oluşmaya başladı, anneler çocuklarını yatağa aç yatırmaya başladılar, esnaf doğru düzgün siftah yapamaz oldu, çiftçi ürettiği ürünün karşılığını alamıyor. Gübreye, samana, ilaca bakın…. Geçimimiz iyi değil, vatandaşın geçimi iyi değil. Buradan Türkiye’yi çıkarmamız lazım.
Türkiye’yi buradan çıkarmanın yolu temiz siyasettir, ahlaklı siyasettir, siyasete giren kişinin cebini doldurması için çaba harcaması değil, cebini doldurması için dolandırıcılık yapması değil, haram yemesi değil. Önemli olan; siyasetçi çalışacak vatandaşın cebi dolacak. Vatandaş gidecek parasıyla alışveriş yapacak, fabrikalar çalışacak, tarlalarda insanlar ürünlerini üretecekler, satacaklar, gelir elde edecekler. Hiç kimsenin mağdur olmadığı, hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği güzel bir Türkiye’yi inşa etmek zorundayız. O nedenle size sesleniyorum; sakın ola ki bütün bu şikayetler sizi umutsuzluğa kaptırmasın, umutsuzluk bizim kitabımızda yoktur. Biz umudumuzu beslemek zorundayız.
“Yoğun bir işsizlik var biliyorum”
Bu güzel ülkede kalkınmak, helalleşmek, kucaklaşmak zorundayız. Hiç kimsenin kimliğinden, inancından, yaşam tarzından ötürü birisini ötekileştirmemeliyiz. Kardeşiz, beraberiz, vatanımız bir, bayrağımız bir ve o bayrağın altında huzur içinde yaşamak istiyoruz. Kavgadan uzak yaşamak istiyoruz. Komşumuz açken ona da ekmek götürmeliyiz. Dayanışma kültürünü mutlaka geliştirilmeliyiz. Yoğun bir işsizlik var biliyorum, milyonlarca insan işsiz biliyorum ama milyonlarca insan işsizken beşli çetelerin cebinde dolarları, avroları da biliyorum. Bu millete söz verdim; beşli çetenin sizden hortumladığı her kuruşu, her doları, her avroyu alacağım esnafa vereceğim, milletime vereceğim.
Benim millet anlayışım onların millet anlayışı gibi değildir. Bizde beşli çeteler yoktur. Bizde kimin alın teri varsa alın terinin hakkını alma vardır. İşsizlikle mücadele vardır. Düşünebiliyor musunuz? Bir anne çocuğunu yatağa aç yatırırsa o annenin ızdırabını, dramını biliyor musunuz? Hayvanını yeteri kadar besleyemeyen çiftçiyi, yem bulamayan çiftçiyi düşünün, o çiftçinin acısını düşünün. Birileri Ankara’da krallar gibi oturur, saraylarda oturur, ceplerinde avrolar, dolarlar; ahkam keseler, bu ahkamlara inanmayın. Bu kardeşinize inanın. Benim saraylarda gözüm yok, saraylarda oturmak gibi düşüncem yok, mütevazı çalışırım. Benim evlatlarımın ne iş yaptığını kimse bilmez onlar çalışırlar alın terinin karşılığını alırlar mütevazı yaşamlarını sürdürürler. Saraylarda oturmak, paraları götürmek, malları götürmek, dolarları, avroları götürenlerden hesabı soracağım, bu milletin hakkı için soracağım.
“Biz kucaklaşmak, helalleşmek istiyoruz”
Bu ülkede bir çocuk yatağa aç giriyorsa, 85 milyon aç demektir. 85 milyon insan, bir çocuğun yatağa aç girmesine seyirci kalamaz. Hele hele bir siyasetçi asla seyirci kalamaz. Sizden bir şey istiyorum. Yarın sandık gelecek. Oy kullanacaksınız. Elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. Bizi ayrıştırıyorlar, ayrışmayacağız. Bölmek istiyorlar, bölünmeyeceğiz. Beraber olacağız. Kavga ettirmek istiyorlar. Kavga etmeyeceğiz. Niye kavga edelim? Hangi gerekçe ile kavga edelim. Dayanışma kültürümüzü, imece kültürümüzü geliştirelim.
Esnaf, Ahi Evran geleneğinden geliyor. Komşusu siftah yapmadan; alışverişi şuradan yap diyor, o da siftah yapsın diyor. Yani bu dayanışma kültürünü, tarihsel kültürü, Mevlana’nın kültürünü, Hacı Bektaş-ı Veli’nin kültürünü hep beraber büyütmek zorundayız. Bu topraklara hayat veren Anadolu erenleri, hiç kimsenin fakir fukara kalmasını istememişlerdir. Herkesin karnı doysun, her evde huzur olsun, her evde bereket olsun. En büyük arzumuz bu. Birilerinin bir eli yağda, öbürü balda. Yandaki komşu açsa olmaz. Bizim inancımız da bunu kabul etmez. Kültürümüz de kabul etmez. Komşu kültürü, Ahi Evren kültürü… Beraber olmak zorundayız. Birlikte olmak zorundayız. Birbirimizin derdini dinlemek zorundayız. Kötü siyaseti dışlayalım. Ayrıştıran siyaset olmasın. Biz kucaklaşmak, helalleşmek istiyoruz. Helalleşmenin ne kadar değerli olduğunu en iyi sizler bilirsiniz.
“Neredeyse birbirimize selam veremez hale geldik”
Öyle bir noktaya geldik ki… Neredeyse komşular birbirine düşman olacak. Bu nasıl bir anlayıştır? Bu anlayıştan; Allah nasip eder, sizler destek verirseniz, Türkiye’yi bu yangın yerinden çekip çıkaracağım. Her evde huzur olacak. Her evde bereket olacak. Her esnafı yüzü gülecek.
Bu kardeşiniz, beşli çetelerin adamı değildir. Bu kardeşiniz, uyuşturucu baronlarının adamı değildir. Bu kardeşiniz, mafyanın adamı değildir. Bu kardeşiniz, halkın adamıdır. Sizin için çalışıyorum. Sizin için kavga veriyorum, sizin için mücadele ediyorum. Benim dünya malında gözüm yok. Ne olacak, ekmek yiyoruz, karnımız doyuyor. Ama bir çocuk yatağa aç giriyorsa, bir anne evladını yeteri kadar besleyemiyorsa, o dert; hepimizin ortak derdi olmak zorundadır. Siyaset, millete neredeyse bunu unutturacaktı.
Neredeyse birbirimize selam veremez hale geldik. Nasıl bir ülke haline getirdiler, kardeşim? Bu ülkede barışı, huzuru, Mevlâna kültürünü inşallah getireceğiz. Herkes kucaklaşacak. Her evladımızın karnı doyacak. Üniversiteyi bitiren, işsiz gezen; milyonlarca gencimiz var. İnsanda biraz vicdan olur. Sen sarayında oturuyorsun da evladını zor bela üniversitede okutmuş bir anne baba… O evlat işsizken, o ailenin dramını acaba o insanlar biliyorlar mı? Bilmiyorlar.”