MÜSİAD’dan Koç Holding’e İstanbul Sözleşmesi cevabı..
MÜSİAD Kurucu Başkanı ve Türkiye Düşünce Platformu Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Erol Yarar, İstanbul Sözleşmesi için muhtıra gibi açıklamada bulunan Koç Holding’e cevap verdi.
MÜSİAD Kurucu Başkanı ve Türkiye Düşünce Platformu Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Erol Yarar, Koç, Borusan ve Sabancı Holding başta olmak üzere İstanbul Sözleşmesini savunan iş dünyasına yönelik bir açıklamada bulundu.
İşte Erol Yarar’ın açıklamaları:
Son zamanlarda İstanbul Sözleşmesinin gözden geçirilmesi ve gerekirse kaldırılmasına yönelik tartışmalar tüm hızıyla devam etmektedir. Bu süreçte, iş dünyasının bir bölümü “Kadın Erkek eşitliği” gibi güzel bir sözün arkasına sığınarak, değerlerimizi hiçe sayan ve hatta “kökünden kazımak” tabiri dahil her türlü batı merkezli hayat biçimini ülkemiz insanına dayatan bir sözleşmeyi neden destekliyorlar.
Öncelikle bu durumun, sözleşmeyi okumadan ve içeriğini bilmeden, sebep ve sonuçlarını değerlendirmeden, güne uymak anlamında yapılan açıklamalardan biri olduğunu en hafifinden umuyorum.
Ülkemizdeki bir kısım iş adamları, batılılaşma adına, batılı değerler sistemini önlerine koyarak kendi inanç ve kültür coğrafyamıza yabancılaşmış, bazı iş adamları ise çok daha öteye giderek, ülkemiz inanç ve kültür değerlerine baskı yapan, dışlayan tavırlar içine girerek 28 Şubat döneminde, militarist hareketlere açık destek vermekten çekinmemiştir. Bugünün sözde kadın hakları savunucuları, üniversite kapılarında başı örtülü olduğu için tutulan kızlarımızı, ikna odalarına sokan çarpık zihniyete her türlü desteği vermiş, ortak açıklamalarda bulunmuştur.
Bu sözde kadın hakkı savunucuları, okulunu birincilikle bitiren kızlarımızı şirketlerine davet etmiş baş örtülü olduğunu görünce şirketlerine almaktan imtina etmiştir.
İnancını yaşamak için ibadet yeri isteyen, Cuma namazı izni isteyen personellerini bu haklardan mahrum bırakmış ve hatta işten uzaklaştırmıştır.
Gezi olayları dahil, İş dünyasına yakışmayacak darbeci zihniyetleri desteklemekten çekinmeyen ve her türlü değerimize dönem dönem süslü sözlerle saldıran, bu ülkeden beslenen ve maalesef bu ülkenin değerleriyle problemi olan bu kişileri iyi tanıyoruz.
Bunlarla ilgili çok uzun yazı yazmak mümkündür ama İstanbul sözleşmesinin bir paragrafına alıntı yaparak onları hakka davet ediyorum.
Madde 12 – Genel yükümlülükler
Taraflar kadınların daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesine veya kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır. Herkesin, Batılı değerlere göre yaşamaya bunun getirdiği yaşam biçimlerine ve aile yaşantısına ve hatta inançsız olmaya hakları vardır. Bununla birlikte toplumun inanç ve değerlerine saygılı olma zorunluluğu da unutulmamalıdır. İstanbul Sözleşmesi kutsal bir metin değildir ve tartışılabilir. Batı dayatması olan bu sözleşme yerine bizler devlet ve millet olarak kendi kültür ve inancımıza uygun bir sözleşme yapabiliriz. Ancak bunu konuşmak yerine ‘sözleşmeye dokunmayın!’ mantığı ile hareket eden STK, basın ve iş dünyasının iyi niyetli olduğunu düşünmek zorlama bir mantık olacaktır. Kadının obje olarak en fazla istismar edildiği ve yanlızlaştığı, ailenin adeta yıkıldığı, cinsiyet kavramının tamamen bozulduğu ve her türlü sapkınlığın meşrulaştığı batı toplum değerleri ile bizim toplumsal yaralarımızı tedavi etmek mümkün değildir. İstanbul Sözleşmesini dini bir metin gibi gören iş dünyası ve diğer kesimleri; cinsiyeti belirgin şekilde yaratılış aslına uygun tarif eden ve Kadını, anne, kardeş, eş gören, ayaklarının altında cennet olmakla müjdeleyen ve daha nice yüceliklerle tasvir eden, uğrunda can vermeyi göze alan inanç ve kültür değerleriyle mücadele etmek yerine bu değerlere saygılı olmaya ve inşallah sahip çıkmaya davet ediyorum.