Osmanlı, devleti böyle yönetti!.
Taht kavgalarıyla sarsılmasına, içten ayaklanmalar ve dış saldırılara maruz kalmasına rağmen Osmanlı nasıl oldu da 600 yıl ayakta kalabildi?
Hükümdar soyuna mensup her üyenin devlet ve memleket idaresinde aynı hakka sahip olma geleneği Osmanlılarda da devam etmiş ve taht kavgalarına sebep olmuştur. Bunu önlemek için Fatih Sultan Mehmed bir kanun yaparak tahta çıkan hükümdarın memleket ve devletin bekâsı için hânedan soyunun erkek üyelerini öldürmesi geleneğini getirdi. Bu kanun I.Ahmed (1603-1617)’e kadar devam etti. I. Ahmed zamanında bu kanun değiştirilerek soyun en yaşlı ve en bilgili üyesinin hükümdar üyesi olması ilkesi getirildi.
Osmanlı’nın ortaya koyduğu idari yönetim biçimi ve toprak yönetim esası devletin 600 yıl ayakta kalmasında önemli bir rol oynamışytır.
Osmanlı idaresinde memleket birçok eyaletlere bölünmüştü. Eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar nahiyelere ayrılırdı. Eyaletler ilk zamanlarda beylerbeyi rütbesindeki valiler tarafından
yönetilirken, XVI. yüzyıldan sonra vezirler tarafından yönetilmeye başlanılmıştır.
Fetihten önceki durum korundu
Sancaklarda Sancakbeyleri ile adlî işlere bakan kadılar bulunurdu. Kazaları kadılar idare eder, güvenlik işlerinden Sübaşılar sorumlu olurlardı. Nahiyeleri ise sübaşılar yönetirdi. İstanbul başkent olması hasebiyle ayrı bir yönetimi vardı. İstanbul’un güvenlik işleri Yeniçeri Ağası ile İstanbul Sübaşısı’na aitti. Belediye işlerine şehir Emîni, adlî işlere ise Taht Kadısı denilen kişiler bakardı. Eyaletler özellikleri bakımından üçe ayrılırdı:
Merkeze bağlı eyaletler. Merkezden gönderilen beylerbeyleri tarafından yönetilirdi. Saliyânesiz eyaletler de denir. Rumeli, Anadolu Eyaletleri gibi.
Fetihten önceki durumlarını aynen koruyan idarî ve malî bakımdan genel hükümler dışında tutulmuş eyaletler. Seliyâneli eyaletler de denir. Mısır, Yemen, Habeş, Basra, Bağdat, Tunus, Cezayir gibi.
Bağlı hükümetler ve beylikler. Bunlar içişlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı beyliklerdir. Eflak, Boğdan, Kırım gibi.
Topraklar nasıl yönetilmekteydi?
Kültürportalı’nın resmi sitesinde “Osmanlı Devri, Osmanlı Devlet Teşkilatı” başlıklı çalışmasına yer verilen Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay Osmanlı’nın idari açıdan ve toprak sistemi yönünden yönetim sistemine kapı arılıyor…
Buna göre; Tımar sistemi de denilen ve XVI. yüzyılın sonlarına kadar mükemmel bir şekilde işleyen bir toprak sistemi vardı. Devlet toprakları şu şekilde dağıtmıştır:
Dirlik: Devlet tarafından gerek hizmet erbabına ve gerekse savaşlarda başarılı askerlere
maaş karşılığı olarak geliri bırakılan toprak parçalarıdır. Bu da büyüklüğüne göre üçe ayrılır.
Has: Yıllık geliri 100.000 akçeden fazla olan arazilerdir.
Zeamet: Yıllık geliri 20.000-100.000 akçe olan arazilerdir.
Tımar: Yıllık geliri 3.000-20.000 akçe olan arazilerdir. Tımarlar da veriliş tarzlarına göre üçe ayrılır
Mustahfaz tımarı, eşkinci tımarı, hizmet tımarı.
Dirlik sahipleri gelirlerinin bir miktarını kendi geçimleri için ayırırlar, geriye kalanı ile sayısı gelirin büyüklüğüne göre değişen asker beslemekle yükümlü idiler. Böylece devlet
hazinesinden para ödenmeksizin tımarlı sipahi adı verilen ve ordunun temelini teşkil eden askerî sınıf ayakta tutulurdu.
Yurtluk arazi: Herhangi bir yerin gelirinin bırakılmasıdır. Tımardan farkı, kayd-ı hayat şartı ile verilmesidir. Yurtluk sahibi ölünce toprağı devletçe geri alınırdı.
Ocaklık arazi: Tersane ve diğer ordu hizmetleri için geliri bırakılan arazilerdir.
Gerek ocaklık ve gerek yurtluk arazilerin verilmesinde herhangi bir hizmet aranmazdı. Hudut kalelerinin korunması için tahsis edilirdi.
Mukataa arazi: Hazineye ait arazilerin belirli bir bedel karşılığı olarak iltizama verilmesidir. Bu arazilerin verilmesi 2 veya 3 yılda bir yenilenirdi.
Vakıf arazi: Geliri cami, medrese, köprü, çelme, han, hastane gibi hayır kurumlarına bırakılan arazilerdir. Satılamaz, satın alınamaz, miras bırakılamazdı.