NATO ailesi bizi yakından tanımaktadır. Birlikte planlamalar yaptık, dünyanın her yerinde operasyonlarda, sahada birlikte çalıştık. Her gün istihbarat paylaşıyor, terörle mücadele çabalarımızı koordine ediyoruz. Aslında en ideali, bu ittifakın bizimle birlikte hareket etmesi, Türkiye’nin ciddi güvenlik kaygılarına birlikte çözüm araması ve bizim yanımızda durması olurdu. Tek başına başlatmak zorunda kaldığı Barış Pınarı Harekatında Türkiye; masum sivillerin, tarihi ve kültürel yapılar dâhil altyapının zarar görmemesi için, ülkedeki kırılgan durumun kötüleşmemesi için her türlü önlemi almıştır. Sonuçta Türkiye, Suriye halkının acılarını dindirmek için en büyük yükü omuzlamış bir ülkedir”

Los Angeles nüfusuna denk Suriyeli kardeşimizi ağırlıyoruz
Batılı okuyucuların kafasında daha somut bir imaj oluşturması için yazısında Türkiye’nin yıllardır misafir ettiği Suriyelilerin sayısını da Amerika’nın Los Angeles şehrinin nüfusuyla örneklendiren Akar, “Los Angeles nüfusuna denk düşen 4 milyona yakın Suriyeli kardeşimizi – ki bu arada bunlardan yüz binlercesi YPG terör örgütünün zulmünden kaçan Kürt kardeşlerimizdir – ülkemizde ağırlıyoruz. Türkiye’nin Suriyeli sığınmacıların eğitimi, sağlığı ve barınması için bugüne kadar harcadığı para 40 milyar dolardır. Biz, Suriye’de daha fazla yıkımın ne sonuçlar doğuracağının herkesten daha fazla bilincindeyiz ve bu yüzden de Suriye’ye barış ve istikrarın gelmesini istiyoruz. Operasyona başladıktan sonra teröristlerin bölgeden çekilmesi için iki kez harekâta ara verdik ancak YPG’li teröristlerin ihlalleri hala sürmektedir. Türkiye’nin mücadelesi Kürtlerle değildir ve bizim daha önceki harekatlarımız bunu hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde göstermiştir” dedi.

Dikkatle bakan herkesin Türkiye’nin mücadelesinin sınırlarımızda ve bölgemizdeki teröristlerle olduğunu göreceğini, Türkiye’nin sınırının yanı başında güvenli ve demokratik bir Suriye arzuladığını, bu hedefin de NATO’nun öncelikleriyle ve uluslararası hukukla uyumlu olduğunu belirten Milli Savunma Bakanı Akar, yazısını şöyle bitirdi:

“Türkiye Avrupa’daki yaygın tabirle “kirli banyo suyunu tahliye ederken sudaki bebeği feda etmeyecek” yani önemsediği değerleri koruyacaktır. Bu anlamda Türkiye, NATO içinde tüm yükümlülüklerine bağlıdır. Hem mali katkılarımızla hem de kahraman askerlerimizin çabalarıyla bu yükümlülüğümüzün arkasında durmaktayız.

Aynı zamanda önümüzdeki yıllarda ittifakın, gerçek misyonuna ve ilkelerine bağlı, her bir müttefikin güvenlik ve emniyetinin sigortası olan daha güçlü ve sağlıklı bir birliğe doğru evrileceğini umuyoruz. NATO, değişen zamanlara ve ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap verecek esnekliğe sahip, güçlü ve çevik bir örgüt olduğunu göstermiştir. Türkiye olarak biz buradayız ve müttefikiz.”